Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     Doğrudan Milliyetçi Hareket Partisi’ni hedef alan kaset skandalı, Türkiye siyaset tarihinde kara bir leke olarak yerini almıştır. Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan siyaset kurumunun bu şekilde yönlendirilmeye çalışılması şerefsizlik ve ahlaksızlıktır. İlk günlerde kasetlerin üzerine balıklama atlayan ve hemen seçim meydanlarına taşıyan Başbakan Erdoğan’ın, birkaç gün içinde silahın geri teptiğini görerek söylemini ve stratejisini değiştirmesi manidardır.

     Böyle bir tertip Adalet ve Kalkınma Partisi için yapılmış olsa, MİT, CIA ve MOSSAD hemen bir araya gelip, faillerini çok kısa sürede ortaya çıkarırlardı. Nitekim, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı adına gönderilen sahte e-postanın faili iki gün içinde ortaya çıkarılmıştır. Hükümeti doğrudan ilgilendirilen KPSS ve YGS sınavlarındaki soru hırsızları nasıl ki, çok kolay bir şekilde ortaya çıkarılabilecek iken gerekenler yapılmıyorsa, MHP ile igili kaset skandalı da aynı yolun yolcusu olacak gibi görünüyor. Dileğimiz bu konularda hükümetin bizleri yanıltması.

     Gördüğümüz kadarıyla MHP seçmeni eskisinden daha çok kenetlenmiş durumda. Partisine ve Genel Başkanı’na can siperhane sahip çıkıyor. Komplonun arkasında AKP yandaşlarının olduğuna inanıyor. MHP’siz bir Meclis’te, AKP’nin, ABD’nin Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan taleplerini daha kolay yerine getirebileceğini düşünüyor.

     Aslında, Başbakan’ın sinirliliği ve her tarafa bir şekilde saldırması AKP açısından işlerin istenilen şekilde gitmediğinin bir belirtisi olarak görülebilir. On iki ulusal gazete ve sekiz ulusal televizyon kanalı seçmeni yirmi dört saat yoğun bir propagandaya tabi tutuyor. Olağanüstü paralar harcanıyor. Amacın, halkın bilincini boşaltarak bilinçaltına yeni hedeflerinin yerleştirilmeye çalışılması olduğu apaçık ortaya çıkıyor. Elbette, sağlık hizmetlerinden, bölünmüş yollardan, uçakla seyahat etmekten ve bazı sosyal hizmet ve yardımlardan hoşnut olan önemli bir seçmen kitlesi var. Ancak, Devletin temel görevlerinden olan bu hizmetlerin sürekli vatandaşın gözünün içine sokulması tepki yaratıyor. Devlet Bahçeli’nin söylediği gibi, “Al paketi, vur tokatı” anlayışı ağırlık kazanıyor.

     Türkiye’de insanlar işsiz, insanlar yoksul ve mutsuz. Bu koşullarda yaşamaya çalışanların “2023 Hedefleri” ile ne kadar ilgili olduklarını bilemiyorum ama, bildiğim şey insanların bugün içinde bulundukları zamanda refahı ve mutluluğu yaşamak istemeleri. Benim gördüğüm kadarıyla seçim yarışı iktidar ve muhalefet partileri arasından daha çok, yandaş medya ve iktidardan nemalananlar ile halk arasında yaşanıyor. Bakalım halkımız medya bombardımanına nereye kadar direnecek. Yaşadığı gerçeklere göre mi, yoksa medya manşetlerine göre mi kararını verecek.

     Kılıçdaroğlu faktörünün de seçim yarışını kızıştırdığını ve renklendirdiğini belirtmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun üstün performansı ve çok gerçekçi söylemleri halkı heyacanlandırdığı gibi CHP örgütlerine de moral aşılıyor. Gerçeği söylemek gerekirse, Kılıçdaroğlu örgütlerden çok daha önde gidiyor. Sanki tek kişilik bir ordu gibi yılmadan ve yorulmadan tüm Türkiye’yi adım adım dolaşıyor.

     12 Haziran seçimleri yaklaşırken Mersin’in içinde bulunduğu durumu şu şekilde özetleyebiliriz: CHP, MHP ve AKP arasında çok sıkı bir yarış var. MHP örgütlü tabanına güveniyor. AKP,  hükümet olmanın avantajını çok iyi kullanıyor. CHP açısından ise, Kılıçdaroğlu faktörünün sağladığı genel bir oy artışı var. Dün yapılan Erdemli mitingindeki kalabalık ve coşku görülmeye değerdi. CHP’nin Mersin’de birinci parti olmasının yolu Tarsus’tan geçiyor. CHP’nin Tarsus’taki oy oranının  artması gerekiyor. Bağımsız aday Ertuğrul Kürkçü’nün ise milletvekilliğini önemli ölçüde garantilediğini söyleyebiliriz.