Türkiye’nin önemli spor kulüplerinden biri olan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün şike soruşturması ile zan altında tutulması tüm Türkiye’de şaşkınlık yaratmıştır. Çünkü, “Futbol sadece futbol değildir”. Çok yönlü bir olgu olan futbol ve takım taraftarlığı inanılmaz duyguları da içinde taşımaktadır. Bu duygunun adına aşk da diyebilirsiniz, sevda da diyebilirsiniz ya da tutku da diyebilirsiniz. Yani, taraftarlık bambaşka bir iş. Halbuki, futbolun bir oyun olduğu kabul edilse ve fanatik taraftarlık, yerini bilinçli taraftarlığa bıraksa işler daha düzgün gidecek.

     Televizyonların ve gazetelerin reyting ve tiraj kaygısı, yöneticileri, futbolcuları ve taraftarları da olumsuz etkilemekte, zaten eğitim düzeyi düşük olan futbol camiasını da yanlış yollara sürüklemektedir. Kendisine lüks bir rezidansı, son model bir otomobili ve güzel bir manken sevgiliyi hedef edinen futbolcular da istemeyerek de olsa kirli çarkın dişlileri arasına girmektedirler. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” sözünü sık sık hatırlatmak gerekiyor.

     Rüşvet ve yolsuzlukta Avrupa Liginde birinci sırada olan ülkemizde, futbol piyasasının da bu batağa saplanması beklenen bir durum olabilir. Nerede para ve rant varsa, orada rüşvet, yolsuzluk ve kaçakçılık olmaktadır. Futbol, dünyada en çok müşterisi olan bir oyun. Aslında, tam olarak oyun demek de doğru değil. Çünkü, sadece bir oyun olarak algılansa bu kadar çok insanın ilgi alanına girmez. Coca-Cola’dan bile fazla müşterisi var. Deyim yerindeyse, çok etkin bir ticari, sınai ve sosyal bir alan. Bu bakımdan, bu sektörün ahlaki kurallarının doğru ve zamanında konulması çok önemli.

     “Sporda Şiddet ve Düzensizliğinin Önlenmesine Dair Yasa”yı çıkarmakta Türkiye geç kalmıştır. 14.Nisan.2011 tarihine kadar teşvik primi ve şikenin cezai yönden suç unsuru olmadığı bir ülkede, sadece tamamen siyasi iktidarların etkisi altında kararlar alan Türkiye Futbol Federasyonu’nun vereceği cezalarla yetinmeye çalışmak bugünkü olumsuz tabloyu yaratmakta etken olmuştur. Şayet, Futbol Federasyonu tarafsız ve bağımsız hareket ediyor olsaydı, iddaa da suç işlediği sabit olan bir milli futbolcuyu beş ay gibi kısa bir süre için cezalandırmaz ya da teknik direktörlükle futbolcu menejerliğini birlikte yürüten birisinin yeniden teknik direktörlüğe dönmesine izin vermezdi.

      Teşvik ve şike paraları yıllardır yetkililerin gözleri önünde havada uçuşmaktadır. Türkiye Futbol Federasyonu şu sorunun yanıtını verebilir mi? “UEFA kriterlerine göre  zorunlu olması gereken, futbol kulüplerinin bütçe ve gelir-gider hesaplarının, bağımsız mali denetim zorunluluğuna tabi tutulmasını neden uygulamaya koymamaktadır?”

     Fenerbahçe Spor Kulübü ile Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım üzerine yoğunlaşan şike soruşturmasında şike yapılmıştır ya da yapılmamıştır diyemiyoruz. Çünkü, deliller ve tutanaklar savcıların ve mahkemelerin elinde. Sadece, televizyonlardan dinlediğimiz ve gazetelerden okuduklarımız kadar bilgi sahibiyiz. Anladığımız kadarıyla, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı ve Polis çok ciddi bir çalışma yürütmüş. Çok ağır iddialar var. Fakat sadece iddia. Bu iddialara dayanarak insanları suçlu ilan etmek son derece yanlış. Esas olan mahkemelerin vereceği kararlardır.

     Bana göre işin en önemli tarafı, kendilerini dokunulmaz olarak gören kişi ve kurumların yanılgıları. Bu soruşturmayla gerek Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı ve gerekse Polis zor bir işe soyunmuştur. Mutlaka, iddialarını sağlam deliller üzerine oturtmuşlardır. Aksi takdirde, milyonlarca taraftarı olan bir Kulübün onuru ile oynamak toplumu üzecektir.

     Dileğimiz, Fenerbahçe Spor Kulübü’ün şike soruşturmalarından aklanarak çıkması. Çünkü. “Fenerbahçe Kalesi” yıkıldığında beklenenden çok fazla sayıda kişi ve kurum enkaz altında kalacaktır.