Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     “Şeyhin kerameti kendinden menkul” sözünde anlatıldığı gibi, büyük işler gördüğünü söyleyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Stratejik Derinlik” diye diye Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Suriye bataklığının derinliklerine gömdü. Başbakan Erdoğan da basiretsiz bir tüccar gibi davranarak bu süreci hızlandırdı. Seksen bin civarındaki Suriyeli mülteci ve militanlar için bugüne kadar üçyüz milyon dolardan fazla para harcadıklarını ifade eden Dışişleri Bakanı, bir de bu iş için ABD, Suudi Arabistan ve Katar’dan aldıkları parasal destekleri de söylese de halkımız bilgilense.

     Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü bir Devlettir. Elbette, bu Suriye Bataklığından çıkacaktır. Ancak, biraz yıpranacaktır. Ortadoğu’daki Arapların kendi iç mücadelelerine karışılmaması gerektiği öğrenilmiş olunacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ABD’nin uydusu konumuna sokmak doğru değildir. Yıllardır barış içinde yaşadığımız Suriye halkı ile Türkiye’yi düşman yapmak vicdansızlık olduğu kadar da günahtır. ABD ile birlikte Irak’ın işgaline katılmamış olmayı bir türlü içlerine sindiremeyen ve bir şekilde Suriye’ye müdahaleyi düşünenler, önce kendi ülkelerindeki bazı bölgelerdeki PKK işgalini önlesinler.

     Hatay’daki Suriye mülteci kampından Sağlık Bakanlığı’nın ambulansları ile Özgür Suriye Ordusu’na (Esad muhalifleri) asker ve silah taşındığı haberini okuyunca şok oldum. Önce inanmak istemedim. Ancak, Basın Konseyi tarafından da haber doğrulanınca Ülkem adına endişeye kapıldım. Bizler, bu kadar özentisiz davranan kişiler tarafından yönetilmeyi hak etmiyorduk. Şunu çok iyi biliyoruz ki, bir devletin değeri, onu meydana getiren kişilerin değeri ile ölçülür. Demek ki, devlet adamlığı ile siyasetçiyi yeteri kadar ayırt edemiyoruz.

    Türkiye’nin Irak sınırından sonra Suriye sınırının da kevgire (elek) dönmesi, adeta giriş çıkışların serbest bir hal alması teröristlerin ve kaçakçıların ekmeğine yağ sürmektedir. Sonuçta, Irak’ın kuzeyindeki PKK’lılardan sonra, Suriye’nin kuzeyinde de yeni bir terör örgütü doğdu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu gelişmeleri “Stratejik Derinliği”nin neresine sığdırıyor çok merak ediyorum. Sanırım, yanaşma medya ile birlikte bir yerlerde gizliyordur.

     Aslan(!) medyamız kırk yıllık Esad’ı Eset yapmanın uğraşı içinde. İkisinin arasında çok fark var. Esad, Başbakan’ın yakın arkadaşı, Eset ise Başbakan’ın düşmanı. Ya kardeşim, siz halkı aptal yerine koymaktan zevk mi alıyorsunuz? Tamam anladık, dünü çabucak unutan, yarını ve geleceği hiç düşünmeksizin içinde bulunduğu günü yaşayan insanların zaafını keşfetmişsiniz. Ancak, bir noktaya kadar bu zaaflarını kullanabilirsiniz. Unutmayın ki, “keser döner sap döner gün gelir hesap döner”.

     Yanaşma medya yalan, yanlış ve kasıtlı haberleriyle, halkın gerçekleri görmesini ve anlamasını engellemek için elinden geleni yapmasına rağmen, Suriye konusunda başarı sağlayamamıştır. Halkın gerçekleri görmesini engelleyememiştir. Bunun sonucu olarak da Başbakan Erdoğan önemli bir yara almıştır. Yanaşma medyanın bu tavrı ile ilgili olarak son günlerde çok anlatılan bir fıkrayı da yazmadan geçemeyeceğim:

Napolyon tekrar dünyaya gelmiş, Beyaz Saray’a gitmis, Başkan Obama ile yemek yerken demiş ki, "eğer benim elimde sizin sahip olduğunuz silahlar olsaydı, ben Waterloo savaşını kesinlikle kaybetmezdim" demiş.

 Daha sonra Rusya ziyaretine gitmiş, Kremlin Sarayı’na çıkmış ve Putin ile yemek yerken Putin’e dönüp "Sayın Putin, sizin elinizdeki KGB’ye benzer güçlü bir istihbarat teşkilatı, gizli servis bende olsaydı ben Waterloo savaşını asla kaybetmezdim" demiş.

Ve sonra da Türkiye’ye gelmiş. Başbakan Tayyip Erdoğan ile yemek yemişler ve yemekten sonra Tayyip Bey’e dönüp, "Mösyö Tayyip, sizin elinizdeki mükemmel basın gibi basın benim elimde olsaydı Waterloo savaşını kaybettiğimi hiç kimse duymazdı" demiş.