Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     Nedir bu cari açık? Kimilerine göre, karşılanabildiği sürece “önemsiz” bir kavram, kimilerine göre ekonomideki “sırat köprüsü”, kimilerine göre de Türkiye ekonomisinin “gerçeklik ölçüsü”. Bana göre ise, ayağını yorganına göre uzatmayı bir türlü öğrenememiş, sonradan görmelerin tutunacağı dal. Cari İşlemler Bilançosu’nda, döviz gelirleri ile döviz giderlerinin karşılanamadığı tablo olarak ifade edebileceğimiz cari açık (current accounts deficit) Türkiye ekonomisinin kara yazgısı olmuş durumda.

     İktidarların, ülkenin ekonomik durumu ile ilgili olarak bardağın dolu tarafını göstermeye çalışmaları siyasetin doğasında var. Muhalefet ise bardağın boş tarafını anlatmaya çalışacaktır. Gerçekten, ekonomi yönetiminin söylediği gibi, Türkiye ekonomisi dünyanın en iyi yönetilen ve en sağlam duran ekonomilerden birisi midir? 

     Türkiye ekonomisinin kuvvetli ve zayıf yanlarını doğru analiz etmeden objektif bir değerlendirme yapmak zor. Geçenlerde katılmış olduğum bir ekonomi panelinde şöyle bir soru sorulmuştu: “2013 yılında kriz bekliyor musunuz, beklemiyorsanız, gerekçeleriniz nelerdir?”. Yanıtım şu şekilde oldu: “Bundan sonra Türkiye’de 2001 krizi gibi bir kriz yaşanmaz. En önemli güvencem de, bankacılık sisteminin performansı”. Demek ki, Türkiye ekonomisinin kuvvetli yönlerinden birisi Bankacılık Sistemi. Bunun yanında diğer bazı makro dengeler de  kuvvetli gözüküyor. Yabancıların makro dengelerle çok yakından ilgili olduğu biliniyor. Bankaların bilançolarının üzerinde pozisyonlar açmasının dünyayı krize sürüklediği unutulmamalı.

     Peki, o zaman, reel sektör ve özellikle KOBİ’ler, esnaf ve sanatkarlar, çiftçiler, işçiler, memurlar ve emekliler neden feryat ediyorlar? Hani, çok meşhur bir fıkra vardır. Ringde sürekli dayak yiyen boksörün koç’u, her raunt arasında dayak yiyen boksörünün yanına yanaşarak, çok iyi gidiyorsun diyormuş. Yediği yumruklardan perişan bir halde olan boksör, artık dayanamamış ve şunu söylemiş, O zaman, ringde beni döven kim?   

     Türkiye’de halkın durumu da dayak yiyen boksörün durumuna benziyor. Birileri sürekli olarak rant ekonomisinin nimetlerinden faydalanıyor, diğerleri ise sürekli avutuluyor. Son on yıl içinde vatandaşın bankalara olan kredi borcu yirmi kat artmış, işsizlik almış başını gidiyor, devletin ve özel sektörün iç ve dış borcu tehlikeli boyutlara ulaşmış, bütçe disiplini bozulmuş, dolaylı vergi adaletsizliğinin acımasız bir şekilde sürdürüldüğü, rüşvet ve yolsuzlukta Avrupa birinciliğinin kimseye bırakılmadığı, kamunun mallarının ve parasının yandaş ve yanaşmalar arasında bir savaş ganimeti anlayışı ile paylaşıldığı, tüm özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, yurttaşların ümmet haline getirilmek istendiği Türkiye ekonomisi nasıl oluyor da dünyanın en iyi yönetilen ve  en sağlam duran ekonomilerden birisi oluyor. Bunun adı illüzyon.

     Ekonomi yetkililerinin son günlerde sık sık söylediği, ekonomik büyümeyi ihracatla sağlıyoruz görüşleri de pek inandırıcı değil. Çünkü, bu üretim yapısıyla ihracat yoluyla ekonomik büyüme sağlanamaz. Olsa olsa, nüfus artışının doğurduğu gereksinimler karşılanır. Halbuki, Türkiye’nin yılda en az yüzde altı-yedilik büyümeye gereksinimi var. Ancak o zaman gelişmiş ülkelerle olan aramızdaki farkın açılmasına engel olmuş oluruz. Yükte hafif, pahada ağır ürünleri ihraç etmeliyiz. Birleşmiş Milletler 2011 Kalkınma Endeksi’nde Türkiye neden 187 ülke içinde 92. sırada sorusuna yanıt bulmalıyız. Sağlık ve eğitim bütçelerimizi artırmanın yollarını aramalıyız. Tüm bu sorunların çözümü uzun vadeli bir bakış açısı ister. Barajları, yolları, köprüleri ve elektrik santrallerini haraç-mezat satarak elde ettiğiniz nakit parayla ancak günü kurtarırsınız. Çok şükür bugün de karnımız doydu, yarına Allah kerim anlayışını terk etmeliyiz.

     Türkiye’de çok değerli ekonomi profesörlerimiz var. Ancak, onlar da televizyon ekranlarında ve konferanslarda sürekli bardağın dolu tarafına bakıyorlar. Baskı altına girmemek için objektif olamıyorlar. Yabancı fonların İstanbul Borsası üzerinden yaptıkları vergisiz süper kar transferlerine değinmeleri yerinde olacaktır.

     Bu iktidarı ve ekonomik uygulamalarını destekleyenlerin aşağıdaki soruyu kendilerine sormalarını istiyorum:

AKP İktidarı ile birlikte, Türkiye, hızlı bir şekilde İslamlaşmaya doğru gidiyor. Peki, nasıl oluyor da, dinlerin en yücesi olan Müslümanlığı yaşayan ülkemizde İslamlaşma ile birlikte, rüşvet, yolsuzluk ve yoksulluk da aynı hızla artıyor?

Çözüm, bu sorunun yanıtında gizli ...