Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     Yazının başlığı yeni bir kitabın adı gibi duruyor. Aslında böyle bir kitap hem var hem yok. Televizyonlardaki bilim insanlarını dinlerseniz kitabın tanıtımının yapıldığını sanırsınız. Kitapçıları gezerseniz değişik isimlerde piyasaya sürüldüğünü görürsünüz. “Kız Tavlama Sanatı”, “Kızıl Ajandan Seks Dersleri”, “5 Günde İngilizce Öğrenme”, “1 Ayda 15 Kilo Verdiren Diyet” kitaplarının arasına da karışmış olabilir.

     İnsanların aç gözlülükleri ve para kazanma hırsları yüzünden “Gıda Terörü”ne neden olmaları affedilecek bir davranış değil. Benim anlamadığım taraf, insan sağlığıyla ilgili aynı konularda bilim insanların birbirine tamamen zıt görüşlerini kamuoyu önünde tartışarak kafa karıştırmaları. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor. Özellikle beslenme ve diyet konularındaki bilgi kirliliği almış başını gidiyor.

     Ülkemizdeki insanların ölüm nedenlerini incelediğimizde %40 oranıyla kalp ve damar hastalıklarının birinci, %20 oranıyla habis urların ikinci ve %9 oranıyla da solunum sistemi hastalıklarının üçüncü sırada yer aldığını görüyoruz. Genetik kötü mirası bir tarafa bırakacak olursak hastalıkların çok büyük bir bölümünün yaşam koşulları ve beslenme alışkanlıkları ile ilişkili olduğu inkar edilemez bir gerçek.

     Bilimsel verileri ve tıp uzmanlarının görüşlerini değerlendirdiğimiz zaman, genel kabul gören ve sağlıklı yaşamı olumsuz etkileyen unsurları şu şekilde gruplandırabiliriz: 

1-Sigara ve alkol, 2-Yetersiz ve dengesiz beslenme, 2-Spor ve hareketli yaşamın unutulması, 3-Ruh sağlığına ve mutluluğa pozitif destek veren düşünsel etkinlikler ve sosyal yaşamın önemsenmemesi, 4-Çevresel faktörler ve düşük gelir düzeyi, 5-Genetik kötü miras.   

     Nasıl ki, bir insanın parmak izi başka hiç kimseye benzemiyorsa, metabolizması da başka birisine benzemez. Bu nedenle, basma kalıp bir beslenme önerisini tüm insanlara önermenin tutarlı hiçbir tarafı yoktur. Elbette temel gıdalardan vazgeçemeyiz. Sigara ve alkolün, katı yağlar ve kızartmanın, şeker, tuz ve unlu mamüllerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini bile bile bu ürünlerin tüketiminden vazgeçemeyişimizi nasıl izah edebiliriz? 

     İnsan sağlığı konusunda gerek kamu kurumlarının ve gerekse belediyelerin üzerlerine düşen görevleri hakkı ile yaptıklarını söyleyemeyiz. Özellikle, başta büyük kentlerimiz olmak üzere sağlıksız ve sahte gıdaların piyasadaki denetiminde yetersiz kalmaktadırlar.

     Aslında, insanlar çok eski çağlardan beri sağlığın önemini kavramışlardır. İlkçağlarda insan sağlığının bozulması, doğa dışı güçlerin etkisine bağlanıyordu. Tıp bilimi ilerledikçe, her gün yeni buluşlarla insanlara büyük yararlar sağlamaktadır. Halkı cahil bırakırsanız, muska da yazdırır, hocaya da üfletir, okunmuş su da içer, türbelere çaput da bağlar. Başbakan Erdoğan’ın “Beyaz ekmeği kaldıralım. Has samimi buğday unu kullanalım” demesiyle bu sorunlar çözülmüyor. İsrafı önlemek isteyenler önce kendi savurganlıklarına bakmalı.

  Sağlık deyince aklıma güzel bir fıkra geldi:

Bir adam, arkadaşı ile yolda giderken elindeki çakısı ile parmağını kesmiş.
Biraz ötede sağlık ocağı varmış.
Adam: Ben şurada pansuman yaptırayım en iyisi, demiş.
İçeri girince karşısına iki kapı çıkmış.
Birinde Hastalıklar, ötekinde Yaralar yazılıymış. O Yaralar kapısından girmiş.
Yine önünde iki kapı varmış.
Birinde Et, ötekinde Kemik yazıyormuş.
O Et kapısından girmiş.
Yine iki kapı çıkmış karşısına.
Birinde Önemli, ötekinde Önemsiz yazıları varmış.
Önemsiz kapısından girince adam kendini birden sokakta buluvermiş.
Arkadaşı sormuş: Nasıl iyi baktılar mı?                                                                                   Yanıt: Hayır... Ama organizasyon mükemmel