Ahmet AKIN – Yeminli Mali Müşavir

     26 Mart 2012 tarihinde yayınlanan yazımı güncelliği nedeniyle aynen aktarıyorum. Çok ilginç tespitler var. Keşke, haklı çıkmasaydım.

     Şener Şen’in başrolde oynadığı “Züğürt Ağa” filminde satılığa çıkartılan Haraptar Köyü gibi sanki, Türkiye de satılığa çıkartılmış bir ülke konumunda. Utanmasalar satış pazarlıklarını açık artırma ile yapacaklar. Bu hızla giderlerse, o günlerin de yakın olduğu görülüyor. Devletle değil, sanki bir kapkaççı tüccarla karşı karşıyayız. Devlet büyüklerimizden ne zaman birisi yurt dışına gitse ya da yurt dışından yabancı bir devlet büyüğü Türkiye’ye gelse, acaba bu sefer neleri sattılar endişesine kapılıyorum.

     Bu satış işlerinin kolay yapılabilmesi için ulus bilinci dağılmış bir toplum yaratılmasının önemini kavrayarak hareket ediyorlar. Strateji ve planlamada hata yapmamaya özen gösteriyorlar. Üniter Devlet yapımızın bozulması için ellerinden gelen herşeyi yapıyorlar. Çıkar ve rant ilişkileri ile ceplerini dolduran işbirlikçiler, yalaka ve yandaşlar kendilerine verilen görevleri en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar. İş adamlarını, bilim insanlarını, medya mensuplarını, siyasetçileri, sanatçıları ve hatta sporcuları posalarını çıkarıncaya kadar acımasızca kullanıyorlar. Topluma önder olması gereken bu kesimler gurursuz ve yılışık bir şekilde hizmetlerine devam ediyorlar.

     Başbakan’ın kökeninin ne olduğunu bilmiyorum ama “Türk” kelimesini pek sevdiğini sanmıyorum. Daha çok “Türkiyelilik” kelimesini kullanıyor. Aslında insanların etnik kökenleri ve mezhepleri ile ilgili yazmayı hiç sevmiyorum ve kimin ne olduğuyla da hiç ilgilenmiyorum. Ancak, ülkenin ve ulusun bütünlüğü söz konusu olduğu için bazı şeyleri yazma zorunluluğu hissettim. Son aylarda Osmanlılık özentileri ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. Bunun nedeni çok açık. Hem, Cumhuriyet anlayışını zayıflatmak hem de biat kültürünü yerleştirmek istiyorlar. Osmanlı Hanedanı’nın en önemli özelliklerinden birisi olan Türklere karşı olan sevgisizliğini düşünecek olursak neler yapmak istediklerini kolayca anlayabiliyoruz. Yurttaş yerine ümmet oluşturmaya çalışıyorlar. Osmanlının Anadolu’ya bıraktığı cehalet ve yoksulluk mirasını göz ardı ederek Osmanlı sempatisi yaratmaya çalışmak ikiyüzlülüktür.

     Tüm bu işleri yaparken, ekonominin canlı tutulmasını sağlayabilmek için ülkenin tüm kaynaklarının ve varlıklarının satılmasının şart olduğunu söylüyorlar ve halkı buna inandırmaya çalışıyorlar. Sistemli bir şekilde kullanılan gazete haberleri ve televizyon programları ile halkın bilinçaltını etkilemeye çalışıyorlar. Savunmasız bir şekilde yakaladıkları, başta gençlerimiz üzerinde olmak üzere zaman zaman başarılı oluyorlar. Facebook ve Twitter gibi sosyal medyayı hiç sevmiyorlar. Çünkü, sosyal medya üzerinde kendi görüşleri doğrultusunda bir denetim mekanizması geliştiremiyorlar.  

     Para ve rant ekonomisinden başka gözleri hiçbir şey görmüyor. Para karşılığında satılamayacak değerlerin olduğunun farkında değiller. Yaptıklarının üzerini, kimse anlamasın diye din ve iman örtüsüyle örterek işlerini yürütüyorlar. Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine karşı sözde karşı devrim yaparak, sanki bir rövanş maçını oynuyorlar.

     Bu ülkede hala, para her şey değildir diyerek vatan, millet ve bayrak sevgisini daima ön planda tutan kişilerin çoğunlukta olduğunu unutmalarının, iktidarlarının sonunu getireceğinin farkında değiller.

     Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi;

     “Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet’e sahip çıkmak, Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan  ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.”