Ahmet Akın – Yeminli Mali Müşavir

     Sonunda “Efsane Faiz Lobisi” Başbakan Erdoğan’a diz çöktürdü. Kimdir bu faiz lobisi, ne yer ne içer, gücünü nereden alıyor? Çok net bir tanımla, faiz lobisi denen fırsatçılar, emperyalist sermayeden başkası değil. Yerlisi de var, yabancısı da. 

     Faiz, ekonominin sihirli kelimesidir. Onsuz ekonomi olmaz. O’nu yok sayar ya da görmemezlikten gelirseniz, hemen kendini gösterir ve piyasanın sopası olarak durmadan başınıza vurur durur. Yine de önemsemezseniz vuruşlarını hızlandırır ve daha kuvvetli vurmaya başlar. İşte böyle bir şey faiz. Ya onu dinleyeceksiniz ya da başınızın çaresine bakacaksınız.

     Merkez Bankası’nın tüm faizleri artırdığı günün sabah saatlerinde Başbakan Erdoğan’ın “Ben faiz artırımına karşıyım” diye açıklama yapması faiz artışının haberini veriyordu. Geç de olsa faiz artışı kararı veren Merkez Bankası asli görevinin fiyat istikrarı yani enflasyon olduğunu hatırladı. Merkez Bankası’nın bundan sonra yapması gereken, faiz artışının gerekçeleri ile yan tedbirlerin neler olacağını kamuoyu ile paylaşmasıdır. Tüketim enflasyonundan maliyet enflasyonuna doğru gidebiliriz.

     Son gelişmelerden sonra ekonomi yönetimi bir şeyi çok iyi anlamıştır. Üretim, yatırım ve büyümenin sadece duble yollar, konut ve AVM’ler ile sağlanamayacağını, Türkiye’nin katma değeri yüksek ürünlerle dünya piyasasına açılması ve bunun içinde, eğitim,inovasyon, verimlilik, Ar-Ge ve marka değerlerini yükseltmesi gerektiğini öğrenmiş olmaları gerekiyor.Borçlanarak sağlanan ekonomik büyüme ve refah yalancı bahar gibidir. Günlük güneşlik bir ortamdan birdenbire, soğuk ve fırtınalı bir havaya girebilirsiniz. Bugünlerde yaşanan budur.

Son 10 yılda, cari açığı azaltacak, tasarruf oranını yükseltecek önlemleri almayan ve yapısal reformları yapmayan ekonomi yönetimi, üç temel faiz oranında piyasa beklentilerinin üzerinde yapılan faiz artışının iç piyasa ve reel ekonomi ile büyüme üzerinde kısa vadede olumsuz etkilerinin olacağını gözardı etmemelidir.

     Ekonomiyi derinden etkileyen siyasi risk faktörü devam etmektedir. 30 Mart seçimlerine kadar da inişli çıkışlı günler yaşanacağı görülmektedir. 30 Mart seçimlerinin sonuçları birçok yönden büyük önem taşımaktadır. İktidar partisi AKP, yaşanan bunca kaosa rağmen yüzde 7-8 puanlık bir düşüşle yani yüzde 42-43 oy oranı ile seçimlerden çıkarsa istediğini elde etmiş olacaktır. Böyle bir sonuçtan sonra derhal genel seçim sandığını getirmesi sürpriz olmaz. O zaman, muhalefet partileri oturup ciddi ciddi düşünmelidirler. AKP’nin oylarının yüzde 40’ın altına düşmesi durumunda ise, bu sefer iktidar partisinin bir panik havası içine girmesi kaçınılmaz olacaktır.

     Başbakan Erdoğan, bağırıp, çağırmaktan, görüşlerine katılmayan herkesi vatan haini ilan etme huyundan vazgeçmelidir. Sakin ve sağduyulu davranmak zorundadır. Çok fazla bağırıp yüksek sesle konuşmak faydadan çok zarar getirir. Bu ülke ne Başbakanlar, ne Cumhurbaşkanları gördü. Makamlar ve kişiler gelip geçicidir. Esas olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı ve bölünmez bütünlüğüdür.

05 Şubat 2014

ahmetakinmersin@gmail.com